Kızarıklık, Sulanma ve Çapaklanma
Konjonktivitler enfeksiyöz, allerjik veya kimyasal olarak karşımıza çıkar. Hangi nedenle olursa olsun göz küresini ve/veya kapakları kaplayan konjonktiva dokusu bölgesel veya yaygın olarak ödemli ve hiperemiktir. Bazı olgularda kapak ödemi veya kornea tutulumu da tabloya eşlik edebilir. Sulu, mukoid veya pürülan çapaklanma tipiktir.
Yenidoğan Konjonktiviti
Yenidoğan konjonktiviti (oftalmiya neonatarum) hayatın ilk bir ayında görülür. Hiperemi, kapaklarda hafif şişlik ve akıntı ile karakterizedir. Yenidoğan döneminde karşımıza çıkan konjonktivitlerin en sık nedenleri ortaya çıkış sırasına göre; kimyasal iritanlar, bakteriler, klamidya ve daha nadir olarak herpes simpleks virüstür.
Yenidoğanda Kimyasal Konjonktivit
Doğumdan hemen sonra Neisseria Gonorrhoeae’ya karşı profilaktik olarak göze damlatılan %1 gümüş nitrat solüsyonu kimyasal konjonktivite sebep olabilir. Konjonktiva hiperemik ve ödemlidir, pürülan sekresyon yoktur. Tablo birkaç gün içerisinde kendiliğinden düzelir. Eğer konjonktivit iyileşmez ve tabloya pürülan sekresyon da eklenir ise sekonder bakteriyel enfeksiyon düşünülmelidir.
6-1 Yenidoğanda bilateral yoğun pürülan sekresyon ve kapak ödemi.
Yenidoğanda Gonokok Konjonktiviti
Doğumdan sonraki 2-5. günler arasında ortaya çıkan akut pürülan konjonktivit tablosu akla gonokok enfeksiyonunu getirmelidir. Neisseria sağlam epitelden penetre olabildiği için annenin doğum kanalında asemptomatik olarak bulunmasına rağmen yenidoğanın konjonktivasını enfekte edebilir. Gonokok konjonktivitinin en çarpıcı bulgusu kanla boyalı olabilen yoğun pürülan sekresyondur. Son derece virülan olan bakteri tedavi edilmediği taktirde hızla kornea ülserine neden olabilir. Kornea ülserinde tablo endoftalmiye kadar ilerleyip göz kaybedilebilir. Gram boyama ve kültürler tedavide yol göstericidir. Gram boyamada intraselüler diplokok görülmesi oldukça karakteristiktir.
Gonokok konjonktiviti geçiren yenidoğan mutlaka hastaneye yatırılarak tedavi edilmelidir. Konjonktivit ile sınırlı olgularda tedavi 25-50 mg/kg iv-im tek doz seftriakson ile yapılır. Dissemine olgular 10-14 günlük parenteral antibiyotik tedavisi gerektirir. Konjonktivitli olgularda pürülan sekresyonun sürekli yıkanması gerekir. Topikal antibiyotiklerin ek faydası gösterilememiştir. Kornea tutulumu olan olgularda sistemik tedaviye ek olarak %0.5’lik atropin ile siklopleji faydalı olabilir.
Yenidoğanda Bakteriyel Konjonktivit
N. Gonorrhoeae dışında S. Aureus, Streptococcus viridans, S. pneumonia, Staphylococcus epidermidis gibi gram pozitif bakteriler ve Haemophilus spp, E.coli, Klebsiella pneumoniae gibi gram negatif bakteriler de yenidoğan döneminde konjonktivite neden olabilirler. Tedavide topikal antibiyotikler yeterli etkinlik gösterir. Kültür sonucuna görem gram pozitif bakterilerde sulfasetamid ve polymiksin B, basitrasin, neomisin sulfat kombinasyonları önerilirken gram negatiflerde aminoglikozidler tercih edilir. Kinolon grubu antibiotiklerin topikal uygulamasının bebeklerde sonuçları bilinmemekle birlikte bu grup enfeksiyonlarda etkili olduğu gösterilmiştir.
Yenidoğanda Klamidya Konjonktiviti
Klamidyal enfeksiyon genellikle doğumu takip eden 5-19. günler arasında görülür. Klinik çalışmalarda yenidoğan konjonktivitli olgularda en sık izole edilen mikroorganizma olduğu gösterilmiştir. Annenin serviks ve üretrası mikroorganizma için rezervuar görevi görür. Tablo seröz akıntı ile başlayıp sonradan pürülan hal alır. Erişkin klamidyal konjonktivitin aksine, bebeklerde 3. aya kadar olgun lenfoid dokular gelişmediği için follikül gözlenmez. Kapak ve konjonktiva ödemlidir. Psödomembran oluşumu gözlenebilir. Tedavi edilmemiş kronik enfeksiyonlarda korneada mikropannus oluşumu ve buna eşlik eden korneadaki stromal bulanıklık kalıcı skar oluşumuna neden olabilir. Konjonktivadan yapılan kazıntılarda Giemsa boyama ile intrasitoplazmik inklüzyon cisimciklerinin gösterilmesi klamidya enfeksiyonu için karakteristiktir. Ayrıca hızlı floresan antikor boyama teknikleri, ELISA ve PCR hızlı ve güvenilir sonuç almak için yardımcı olabilir.
Tedavi edilmez ise 3-4 haftalık bir süre içinde tablo sakinleşir. Ancak klamidya konjonktiviti yenidoğanda pnömoniye yol açabilir. Pnömoni ve korneada skar oluşumunu önlemek ve iyileşmeyi hızlandırmak için oral eritromisin 50 mg/kg/gün dörde bölünmüş şekilde 2 hafta süreyle verilmelidir.
Yenidoğanda Herpes Konjonktiviti
Genital herpes enfeksiyonlarının artışı herpes simpleks virüse bağlı yenidoğan konjonktivitlerinin de artışına sebep olmuştur. Olguların çoğundan HSV2 sorumludur. Hastalık lokal veya dissemine formda kendisini gösterir. Hasta bebeklerin %20’sinde göz de tutulur. Tablo genellikle doğum sonrası ilk iki haftada konjonktivit olarak kendisini gösterir. Epitelyal ve stromal keratit, katarakt, koryoretinit, ve optik nörit de eşlik edebilir. En tipik bulgu mikrodendrit veya coğrafi ülserlerdir. Konjonktiva kazıntısında çok çekirdekli dev hücrelerin ve intranükleer eozinofilik inklüzyonların görülmesi tanıyı destekler. Viral kültürler ve monoklonal antikor teknikleri tanıda faydalıdır. Konjonktivit ve keratitin tedavisinde topikal antiviraller yeterli iken, dissemine hastalıkta sistemik asiklovir tedavisi gereklidir.
Yenidoğan Konjonktiviti Profilaksisi
Crede profilaksisi uzun yıllar gonokoksik neonatal konjonktivite karşı koruyucu olarak kullanılmıştır. Ancak gümüş nitrat, yenidoğanlarda daha sık görülmekte olan klamidya başta olmak üzere stafilokok, streptokok gibi diğer mikroorganizmalara etkili değildir. Bu nedenle tek kullanımlık eritromisin pomad önerilmişse de topikal %2,5-5.0’lik povidone iodin damla en etkili geniş spektrumlu yenidoğan konjonktiviti proflaksisi yöntemidir. Povidon iodinin gonokok ve klamidya konjonktiviti proflaksisinde eritromisin ve gümüş nitrata üstünlüğü gösterilmiştir. Ayrıca lokal toksik reaksiyona neden olmaması ve maliyetinin düşük olması da avantaj oluşturmaktadır. Sezeryan ile doğumlarda profilaksi uygulanması gereksizdir.
Çok geniş ve bakteri ve fungus yelpazesine etkili ve ucuz olması bakımından az gelişmiş bölgelerde çocuklarda topikal antibiyotik-antifungallare alternatif olarak povidon iodin %1.25 saat başı 3-5 gün süreyle kullanılabilir.
Enfeksiyöz Konjonktivitler
Adenoviral Konjonktivitler
En sık enfeksiyöz konjonktivit nedeni viral olup, adenovirüsler en yaygın rastlanandır. Viral kojonktivitler genellikle göz ve el teması sonucunda çok hızlı bir şekilde yayılır. Klinik, bireyin direnci ve mikroorganizmanın virulansı ile çok değişiklik gösterir. Hafif bir kızarıklıktan kapakları açamayacak kadar yoğun ödem ve ağrılı immünolojik kornea reaksiyonu ortaya çıkabilir.
6-2 A. Adenoviral konjonktivitte alt fornikste yoğun olmak üzere hiperemi, peteşiler ve konjonktiva ödemi mevcut. Alt nazalde küçük bir alanda psödomembran başlıyor. B. Aynı hastanın üst kapak konjonktivasında tipik folliküler hipertroŞ izleniyor. C-D. Üst kapak konjonktivasını değerlendirmek amacıyla kapak çevirme manevrası.
Genellikle bilateral olmakla birlikte diğer göz daha sonra enfekte olur. İki gözün semptom ve bulgularının aynı ağırlıkta olması gerekmez. Klinik birkaç hafta sürebilir, korneada immünolojik reaksiyon oluştuysa düzelmesi aylar alabilir. Preauriküler lenfadenopati sık olmakla birlikte bazı olgularda ateş ve üst solunum yolu enfeksiyonu da tabloya eşlik edebilir (faringokonjonktival ateş).
Adenoviral konjonktivit tedavisinde temel yaklaşım enfeksiyonun başkalarına yayılmasını önlemek ve kişisel hijyene dikkat etmek dışında hiçbir şey yapılmamasıdır. Sekonder bakteriyel enfeksiyon varsa topikal antibiyotik kullanılabilir. İlk iki hafta içinde topikal kortikosteroid viral replikasyonu artırabilir, ikinci haftadan sonra ise korneadaki immünolojik reaksiyon steroid bağımlısı hale gelebilir. Bu nedenle psödomembran ve immünolojik keratit tedavisinde topikal kortikosteroidlerin yararı tartışmalıdır. Kişinin günlük uğraşıları nedeniyle önemli bir morbidite beklenmiyorsa tedavi yapılmaması en iyi seçenek olabilir.
Herpes Konjonktivit ve Keratiti
Yenidoğan döneminde primer herpes enfeksiyonu ileri yıllarda nükslere neden olabilir. Herpes, konjonktiva veya korneada tipik dendritik ülser oluşturmadan diffüz hiperemik reaksiyonla kendisini gösterebilir. Kapak cildindeki herpetik lezyona konjonktive veya kornea tutulumu da eşlik edebilir. Herpes düşünülen durumlar korneada kalıcı skar dokusuna ve körlüğe yol açabileceği için mutlaka tedavi edilmelidir (bkz yenidoğanda herpes konjonktiviti).
Klamidya Konjonktiviti
Klamidya yenidoğan döneminden sonra folliküler konjonktivit, yüzme havuzu konjonktiviti, venereal (inklüzyon) konjonktivit ve trahom olarak gözü enfekte edebilir.
Trahom
Trahom sosyoekonomik olarak geri kalmış bölgelerde kişisel hijyenin bozuk olmasına bağlı olarak karasinek vektörüyle insandan insana bulaşan kronik konjonktivittir. Çocuklarda yerleşmesi ve gelişmesi aylar alabilir. Yıllar sonra kapak, konjonktiva, kirpik ve korneadaki sekelleri nedeniyle körlükle sonuçlanabilir. Bu nedenle trahomun erken dönemde tanınıp tedavi edilmesi ve bulunduğu bölgede salgının önlenmesi büyük önem taşır.
Trahomun skar döneminin önlenebilmesi için kişisel hijyenin sağlanması, çocukların oral azitromisin veya eritromisin ve topikal tetrasiklin pomad ile tedavi edilmesi çok önemlidir. Klamidya tetrasikline çok iyi cevap vermesine rağman çocuklarda diş gelişimi yönünden yedi yaşından önce kullanılmamalıdır. Skar döneminde ise trikiyazis ve skatrisyel entropiyon için kapak ameliyatı önemlidir.
İnklüzyon Konjonktiviti
Cinsel yönden aktif çağda iki haftadan uzun süren konjonktivitler aksi ispatlanıncaya kadar venereal kökenli klamidyal konjonktivit (erişkin inklüzyon konjonktiviti) olarak ele alınmalıdır. Çocuklarda görülmesi durumunda cinsel suistimal yönünden dikkatli olunmalıdır. Klamidya enfeksiyonlarında tüm hane halkı tedavi edilmelidir.
Folliküler Konjonktivit
Juvenil follikülozis, juvenil çağda normal çocuklarda özellikle alt kapak konjonktivasında çok bol miktarda follikül görülmesi durumudur. Eşlik eden başka semptom ve klinik bulgu yoktur, herhangi bir hastalık belirtisi değildir, tedavi edilmesi gerekmez .
Molloskum kontagiosum, tipik ortası çukur cilt renginde birkaç mm kalınlıkta yuvarlak tümsek şeklindeki dağınık kapak lezyonları ile karakterizedir. Kapak lezyonları düzelmesine rağmen kronik folliküler konjonktivit devam edebilir. Kapak lezyonları için mekanik ekstraksiyon, cerrahi eksizyon veya saydam tırnak cilası ile havasız bırakılması denenebilecek yöntemlerdir (Resim 6-11B).
Parinaud oküloglandüler sendromu nadir görülen kedi tırmığı hastalığının gene nadir bir manifestasyonu olarak karşımıza çıkabilir. Cilt travmasından çok mikroorganizmanın direk göze inokulasyonu bu tabloya neden olur. Folliküler konjonktivit ve bölgesel lenfadenopati genellikle birkaç haftada kendiliğinden kaybolmakla birlikte oral eritromisin, doksisiklin veya sipro-floksasin verilebilir.
Bakteriyel Konjonktivit
Bakteriyel konjonktivitte genellikle viral konjonktivite göre daha çok mukopürülan sekresyon, daha az folliküler reaksiyon ve nadiren bölgesel lenfadenopati bulunur. Şüphede kalınan durumlarda kısa dönemli topikal geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi, tedaviden tanıya gidilmesinde pratik olarak kullanılan yöntemdir.
H. influenza konjonktiviti olan çocuklarda kaynak nazofarinkstir. Bu çocukların bir kısmında klinik olarak asemptomatik orta kulak iltihabı da bulunabilmektedir. Bu nedenle influenza düşünülen olgularda sistemik tutulum işaretleri de varsa sistemik tedavi eklenmesi önerilir.
Blenore; gonokoka bağlı olarak çok hızlı gelişen aşırı miktarda pürülan sekresyon ve kapak ödemi ile karakterize tablodur. Klinik olarak ciddi sekel bırakabilir. Sürüntüde gram (-) diplokok gösterildiği taktirde sistemik olarak seftriakson veya penisilin ile tedavi edilmelidir.
Membranöz konjonktivit; konjonktiva epitelinin nekrozuna bağlı olarak konjonktiva üzerinde membran oluşur. Membranın kaldırılması sırasında konjonktivadan kanama olur (Resim 6-12). Difteri, streptokok ve odunsu konjonktivitte sık rastlanır. Kornea infiltratı ve bakteremiye rastlanabilir. Bu durumun hızlı ve etkili bir şekilde tedavisi gerekir. Kronik dönemde konjonktivada skar, semblefaron, entropiyon, trikiyazis ve korneada nefelyona yol açabilir. Membranların eksizyonu daha şiddetli bir skar oluşumuna neden olabilir. Etkenin tedavi edilmesi daha doğrudur.
A. Çapaklanma bakteriyal konjonktivit için tipiktir. B. Bakteriyel membranöz konjonktivitte, membran kaldırıldığında oluşan kanama tipiktir.
Psödomembranöz konjonktivit; virulansı şiddetli virus veya bakteriler kalın yoğun eksüdasyona yol açarak konjonktivada membrana benzer yapılara neden olabilir. Psödomembran soyulduğunda membrandan farklı olarak kanamaya neden olmaz. Etkene yönelik tedavi yapılmalıdır.
Bakteriyel konjonktivitlerin büyük kısmı klinik olarak kendi kendini sınırlar. Akut ve aşırı pürülan sekresyon varlığında ve psödomembran oluşumunda yayma, kültür ve acil tedavi gereklidir.
Allerjik Konjonktivitler
Allerjik konjonktivitin temel semptomu kaşıntıdır. Kaşıntı olmayan konjonktivitte allerji tanısında dikkatli olmak gerekir. Akut ve kronik seyirli olabilir.
Akut Allerjik Konjonktivit
Çok miktarda allerjenin konjonktivaya temas ettiğinde oluşan Tip 1 aşırı duyarlılıktır. Çocuklarda genellikle çimde, halıda veya evcil hayvanlarla oyun oynadığında ortaya çıkan kapak ve konjonktivada akut balon gibi ödem, sulanma, kızarıklık ve kaşıntı şeklinde kendini gösterir. Çoğu olgu kendiliğinden düzelir. Sistemik veya nazal semptomlar varsa sistemik tedavi gerekebilir, sadece göz bulgusu varsa topikal anti-allerjikler veya kısa süreli topikal kortikosteroid yeterli olur.
Mevsimsel ve Perenial Allerjik Konjonktivit
Havadaki antijenlerin yoğun olduğu dönemde ortaya çıkan allerjik konjonktivittir, saman nezlesi olarak da adlandırılır. Genellikle akut kaşıntı, sulanma, kızarıklık, kapak ve konjonktivada hafif ödem atakları halinde görülür. Ülkemizde genellikle nisan-temmuz ayları arasında sıktır. Bazı olgularda yukarıda sayılan semptom ve bulgular mevsimsel değil tüm yıl boyunca mevcut olup perenial allerjik konjonktivit adını alır.
Atopik Keratokonjonktivit
Atopik cilt tutulumu olan olgularda kapak cildinde kabalaşma, kurut ve fissür oluşumu; konjonktivada papiller hipertrofi, Trantas noktaları ve ileri olgularda semblefaron, keratinizasyon; korneada punktat epitelyopati, vaskülarizasyon, ülser ve sekonder bakteriyel keratit sıklıkla rastlanır. Atopik konjonktivitli hastalarda keratokonus, katarakt ve retina dekolmanı gelişme olasılığı yüksektir.
Dev Papiller Konjonktivit
Kontakt lens, protez veya dikiş materyali gibi yabancı cisimlerin konjonktivaya kronik olarak teması nedeniyle ortaya çıkan kapak konjonktivasında dev papillalar, yoğun mukoid sekresyon ve hiperemi ile karakterize klinik tablodur.
Allerjik Konjonktivit Tedavisi
Kaşıntıyı önlemek için soğuk uygulama işe yarayabilir. Değişik farmakolojik ajanlar arasında mast hücresini stabilize eden levokobastin ve kromolin sodyum; antihistaminik ve mast hücresini stabilize eden olopatadin; mast hücresi stabilizasyonunun yanı sıra eozinofil aktivasyonu ve kemotaksisini önleyen pemirolast ve nedokromil; bu özelliklere ek olarak antihistaminik özelliği de olan azelastin etkilidir. Nonsteroidal antiinflamatuar olan ketorolak veya glokom ve katarakt yan etkilerinin en az olduğu kortikosteroidlerden loteprednol allerjiye eşlik eden inflamasyonu baskılamak için gerekli olabilir.
Otoimmün Konjonktivitler
Stevens-Johnson Sendromu
Genç erişkinlerde mikroorganizmalar veya ilaçlara karşı oluşan akut mukokutanöz ve vezikülobüllöz bir hastalıktır. Cilt ve konjonktivayı tutan akut bir vaskülit sonucunda papiller hipertrofi, psödomembranlar, konjonktivada fokal fibrotik alanlar ve semblefaron oluşumuyla seyredebilir. Trikiyazis, konjonktival keratinizasyon ve skatrisyel entropiyona bağlı olarak keratit oluşabilir. İnflamasyonu baskılamak için topikal kortikosteroid ve yapay gözyaşı ile destek tedavisi gerekli olabilir.
Kawasaki hastalığı
Uzak doğu ırkını daha çok tutan nadir bir küçük ve orta çaplı damar vaskülitidir. Akut olarak konjonktivit, ateş, dil, göğüs kafesi, avuç içi ve ayak tabanında eritem oluşur. El ve ayaklarda ödem olabilir. Kawasaki konjonktivitinde papiller veya folliküler hipertrofi yoktur. Nadiren üveite de yol açabilir.
Odunsu (Lignöz) Konjonktivit
Nadir görülen membranöz konjonktivit olup infant ve küçük çocuklarda daha sıktır. Hastaların büyük kısmında yakın zamanda geçirilmiş ateşli bir hastalık veya göz cerrahisi hikayesi vardır. Klinik son derece tipiktir, kapak kalınlaşmıştır, özellikle kapak konjonktivasında kalınlığı birkaç katına arttıracak kadar yoğun soyulunca kanayan membranlar mevcuttur. Bu nedenle mekanik ptozis, fotofobi, sekonder kornea komplikasyonları ve sekonder bakteriyel enfeksiyon tabloya eşlik edebilir (Resim 6-19). Plazminojen eksikliği ve hidrosefali sıktır. Tedavide sekonder enfeksiyon tedavisi, plazminojen desteği, topikal heparin, siklosporin ve hafif etkili kortikosteroidler kısıtlı başarıyla denenebilir. Kornea komplikasyonları gelişen olgularda membranların cerrahi eksizyonu, heparin ve amniotik membran transplantasyonu denenebilir. Kliniğin toparlanması yıllar sürebilir.
A. Plazminojen eksikliği olan bir olguda odunsu (lignöz) konjonktivit. B. Sağ gözde membran başlamış. C. Sol gözde optik ekseni kapatması nedeniyle membran eksize edildi. D. Sol göz kapakları membran eksizyonundan hemen sonra. Plazminojen desteği, heparin, siklosporin, düşük doz topikal kortikosteroide rağmen bu hastada aylarca membranlar çok yoğun olarak nüks etmiştir. E. Yıllar önce odunsu konjonktivit geçirmiş olguda yoğun skar dokusu nedeniyle alt kapaklarda ektropiyon ve üst kapaklarda mekanik ptozis.
Ekran Rahatsızlığı
Çocukların çok yakın olarak bilgisayar ekranı veya video oyunları ile meşgul olmaları göz kırpma refleksinde baskılanmaya ve dolayısıyla göz yüzeyinde kuruma nedeniyle kızarıklık ve batmaya neden olur. Likid kristal ekranlar katod ışın tüplü ekranlara göre yakın çalışmada elektromanyetik ışıma yönünden daha az zararlıdır. Bu semptom ve bulgular uğraş süresinin kısıtlanması ile kendiliğinden düzelir, kalıcı hasar bırakmaz. Ancak gelişme çağındaki çocuklarda uzun süreli yakın çalışma miyopi gelişme hızını artırır.
Noktürnal Lagoftalmus
Çocukların bir kısmında uyurken kornea ve konjonktivası açıkta kalır. Bu çocukların özellikle sabah kalktıklarında göz yüzeyinin kurumuş olmasına bağlı olarak hiperemi belirgin olabilir. Başka bir göz hastalığı yoksa uyurken lubrikan jel veya pomadla kapatılması yeterli olur.
Fokal Konjonktiva İritasyonu
Yukarıda sayılan konjonktivitlere bağlı oluşan hiperemi yaygındır. Bazı durumlarda ise konjonktiva ve göz yüzeyinin sadece belli bir bölgesinde hiperemi dikkati çeker. Bunlar arasında episklerit, yabancı cisim, kirpik dönmesi, oküler miyozit, konjonktiva nevusu, ataksik telenjiektazi, su çiçeği, verruka vulgaris, Valsalva manevrası veya travmaya bağlı subkonjonktival hemoraji sayılabilir.
Göz içine kaçan yabancı cisim akut olarak batma, sulanma ve blefarospazm yakınmasına neden olur. Kapak altına sıkışmış olan yabancı cisim tipik olarak kapak hareketlerinde daha belirgin batmaya neden olur. Yabancı cismin gözü delebilecek kadar şiddetli bir travmadan kaynaklanmadığı biliniyorsa göz temiz su ile yıkanır veya göz kapakları çevrilip kağıt mendil kenarı ile yabancı cisim konjonktivadan sıyrılır. Korneaya yapışmış olan yabancı cisimlerin görmeye zarar vermemesi için bir göz hekimi tarafından çıkarılması uygun olur.
Konjenital Nazolakrimal Sistem Tıkanıklığı
İnfantların yaklaşık %6’sında ortaya çıkan nazolakrimal sistem tıkanıklığının büyük kısmı ilk bir yaş içinde spontan düzelir. Tıkanıklık, kapak kenarındaki alt ve üst punktumlardan başlayıp burundaki alt meatusa gelinceye kadar nazolakrimal sistemin herhangi bir yerinde olabilir. Genellikle drenaj sistemindeki persistan bir membran veya nazolakrimal kanalın alt ucundaki Hasner kapakçığı bölgesindeki darlık sonucu görülür. Hastanın temel semptomu doğumu takiben veya birkaç hafta içinde ortaya çıkan drenaj azlığı nedeniyle gözde sulanma yani epifora ve zaman zaman görülen çapaklanmadır . Epifora lakrimal drenajın tıkandığı durumlarda, punktum fonksiyonunu önleyebilecek kapak pozisyonu bozukluklarında ve burun ve sinüs anatomisi bozukluğunda görülür. Lakrimasyon ise gözyaşı üretiminin arttığı durumlar olup konjonktivit, allerjik rinit, epiblefaron, entropiyon, kornea yaralanması ve keratit, konjenital glokom ve gözde yabancı cisim nedeniyle ortaya çıkar.
Epiforanın klinikte değerlendirilmesi çok basittir. Bunun için her iki göze bir damla floresein damlatılır ve floreseinin sarı boyasının kapak ve sklera bileşiminden kaybolduğu zaman değerlendirilir. Oftalmoskopun mavi filtresi floreseinin daha kolay görülmesini sağlar. Normal koşullarda floresein 30 saniyeden daha kısa sürede kaybolurken nazolakrimal kanal tıkanıklığında bu süre uzamış veya asimetrik hale gelmiştir. Bu test floresein kaybolma zamanı olarak adlandırılır.
Kese içindeki basıncı artırarak tıkanıklığın aşılması ve biriken sekresyonun boşaltılarak mikroorganizmaların yerleşmesini önlemek amacıyla lakrimal kese bölgesine, yani iç kantüs ile burun kemiği arasında yer alan iç kantal ligamanın arkasına doğru parmak ucuyla ardarda birkaç kez bası uygulamak gerekir. Birkaç uygulamadan sonra çocuk bu masaja alışacak ve ağlamayacaktır. Kontaminasyonu önlemek için biriken sekresyonun temiz su ile temizlenmesi önerilir. Bakteriyel enfeksiyon işareti olan sarı-yeşil çapaklanma görüldüğü taktirde topikal antibiyotik damla veya pomadlar kullanılabilir. Kese bölgesindeki enfeksiyon yayılarak preseptal selülit tablosuna dönüşebilir.
Klinik gözlemde iyileşme görülmediği taktirde 6-24 ayda, ideal olarak 12 ayda, bir göz hekimi tarafından nazolakrimal sistemin metal sonda yardımıyla açılması önerilmelidir. Bu işlemin başarısız kaldığı nadir durumlarda aynı işlem bir kez daha tekrarlanabilir. Tıkanıklığı kanalikül seviyesinde olan veya iki yaşın üzerindeki çocuklarda nazolakrimal kanal sistemine silikon tüp takılması ve bu tüpün yaklaşık olarak 2-6 ay süreyle yerinde bırakılması gerekir.
Silikon tüp uygulaması ile lakrimal drenaj sisteminin balon kateterizasyonu benzer başarı düzeyine sahiptir. Lakrimal kemiğin kırıldığı dakriyosistorinostomi ameliyatının yüz kemikleri gelişimi tamamlandıktan sonra yapılması tercih edilir.
Konjenital Dakriyosistosel
Nazolakrimal sistemin proksimal ve distal uçlarında tıkanıklık olması sonucu kesenin amniyotik sıvı veya mukoid sekresyonla şişmesi durumuna konjenital dakriyosel veya mukosel denir. Doğumda mavimsi yansıması ile sıklıkla hemanjiyom ile karıştırılabilir. Medyal kantal tendon üzerinde orta hatta yakın şişliklerde meningoensefalosel ayırıcı tanıda düşünülmeli, şüpheli olgularda BT ile tanı doğrulanmalıdır.
Lezyon topikal antibiyotik ve masaj uygulaması ile genellikle küçülür. Bu tedaviye 1-2 hafta içinde cevap alınamaz ise endoskop yardımı ile burun içinden alt meatus ucundaki tıkanıklığın yarattığı şişlik görülerek eksize edilmeli ve sistemin içinden bir prob geçirilerek tıkanıklık açılmalıdır.
Dakriyosistit
Nazolakrimal sistemdeki tıkanıklıklar akut veya kronik olarak enfeksiyona yol açabilir. Kronik dakriyosistitte sarı-yeşil pürülan veya mukopürülan sekresyon, akut ataklarda kese bölgesinde ağrılı ve kızarık bir şişlik oluşur. Bu bölgeye basmakla punktumlardan pürülan sekresyon dışarı boşalır.
Akut dakriyosistitte yayma ve kültür sonucuna göre sistemik antibiyotik ve sıcak kompres uygulanmalıdır. Akut atak geçtikten sonra sulanma halen sürüyorsa nazolakrimal kanaldan buruna ilerletilecek bir metal sonda genellikle yeterli açılmayı sağlar. İlki başarılı olmaz ise ikinci kez denenebilir. Sondalamanın başarısız olması durumunda silikon tüp entübasyonu veya cerrahi tedavi gerekebilir. Kronik dakriyosistitte topikal antibiyotik kullanılabilir ancak uygun zamanda cerrahi yapılmalıdır.
Kuru Göz
Konjenital nedenleri arasında lakrimal bezin yokluğu, Riley Day sendromu, anhidrotik ektodermal displazi ve Allgrove sendromu sayılabilir. Akkiz nedenler arasında Stevens-Johnson sendromu, kimyasal yanık, trahom sekeli, kemik iliği nakli, Ebstein-Barr enfeksiyonu, isotretinoin tedavisi, kronik blefarit ve çocuklarda nadiren Sjögren sendromu sayılabilir.
Temel semptom gözde kuruluk hissi ve batmadır. Özellikle kuru havada, rüzgar veya klimaya maruz kalınca ve bilgisayar ekranı ile çalışırken semptomlar şiddetlenir. Gözde hiperemi, kapak aralığına uyan bölgede kornea ve konjonktivada lissamine yeşil, Rose Bengal veya floresein ile boyanma, kapak kenarında gözyaşı menisküsünde incelme veya düzensizlik ve gözyaşında floresein parçalanma zamanında kısalma mevcuttur
Tedavide etkene yönelik yaklaşımın yanısıra yapay gözyaşı damlaları, kanalikül tıkaçları ve topikal siklosporin uygulanabilir. Ayrıca göz küresinin açıkta kalmasını önlemek için kenarları kapalı gözlükler veya kapak aralığını daraltacak girişimler denenebilir.
Lakrimal Bezin Konjenital Yokluğu
Konjenital olarak göz yaşının bulunmaması genellikle bilateral seyreden nadir bir tablodur. Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte lakrimal bezin hipoplazisi veya innervasyonundaki bir problemden dolayı sekresyon yapamadığı düşünülmektedir. Tedavide korneanın kurumasını önlemek için sık olarak suni gözyaşı preparatlarının kullanılması, kapak aralığının daraltılması ve sekonder enfeksiyonlara karşı önlem alınması önerilir.
Familyal Disotonomi (Riley-Day Sendromu)
Kornea anestezisi ve lakrimasyon yokluğu ile seyreden nadir bir klinik tablodur. Pupillaların sadece %0.125’lik pilokarpin ile daralması tanıyı destekler. Sistemik semptomlar çocuk büyüdükçe kendini belli etmeye başlar. Sempatik, parasempatik ve sensörinöral sistemdeki anomalilere bağlı olarak yutkunma mekanizmasında anormallik, kan basıncında ve solunumda düzensizlik, ağrı eşiğinde yükselme ve tat alma duyusunda küntleşme ortaya çıkar. Eşlik eden diğer oküler bulgular ise miyopi, anizometropi, retinal damarların kıvrımlarında artma ve bazı olgularda izlenen ptozistir. Tedavide korneanın kurumaya ve enfeksiyonlara karşı korunması sağlanmalıdır.
Blefarit
Kapak kenarında kirpik ve linea alba arasında kalan Meibomian bezi orifislerini de içine alan bölgenin inflamasyonudur. Hastada kaşıntı ve kapak kenarında kızarıklıkla kendisini belli eder.
Skuamöz tipi kirpik diplerinde kepeklenme ile karakterizedir, tedavisinde kirpik dibi temizliği yeterlidir . Kepekler kaldırıldığında kanama oluyorsa stafilokok veya diğer mikroorganizmalarla enfekte olmuş olan ülseratif tipidir.
Tedavisinde kirpik dibi temizliği ve lokal antibiotik ve kortikosteroidli pomad uygulaması gerekir. Kronik posterior blefariti olan olgularda kirpikli kenarda telenjiektazi ve Meibomian orifislerinde yağlı tıkaçlar görülür. Lokal tedaviden yarar görmeyen olgularda kontrendikasyon yoksa sistemik tetrasiklin tedavisi denenebilir. Kronik blefarit ve Meibomitis olgularında gözyaşı disfonksiyonu sık olup akne rozase de rastlanabilmektedir.
Pedikülozis; kirpik kenarları pubik bit tarafından enfekte olabilir . Tedavisinde topikal ezerin kullanılabildiği gibi çoğunlukla kirpiklerin kesilmesi gerekli olur. Kirpikler yaklaşık olarak üç hafta içinde tekrar büyür.
A. Kirpik diplerinde pedikülozis olgusu. B. Atopik blefarit olgusu.
© 2022 PROF. DR. E.CUMHUR ŞENER. All Rights Reserved Designed by | OXIT BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ